İdeal Toplum İçin ideal Siyaset

Siyaset ekmel anlamda tek kelime ile ifade edilecek olsaydı sanırım en uygun kelime tahammül olurdu.

Ne adına, ne için tahammül?

Bu sualin kemal-i ciddiyeti ile cevabını vermek, derin bir kavrayışı, yüksek bir idraki, geniş bir gönlü gerekli kılar.

Tahammül, en temel ilke uğruna olursa sahih manasını bulur.

İnsan zihni, edindiği bütün bilgilerin sevkiyle muhakemesinin, soyutlama yeteneğinin sınırlarını zorlayarak ortaya koyduğu tefekkür cehdiyle, en yüksek “değere” ulaşmak ister.

Bütün aidiyetlere, kimliklere, inanç ve düşüncelere hürmet, hikmetten nasiplenenlere mahsustur.

Her şeyin üstünde insana, sırf insan olduğu için büyük ve kayıtsız bir saygımız olmalıdır. Çünkü en yüksek değer, yaratılanların göz bebeği “insan”dır.

Siyaset, ancak ve yalnızca insana hizmet etmek için yapılırsa ahlaki meşruiyetine kavuşur.

Bu anlayışla ifa edilen siyaset, siyasetçiyi insani kemale yükseltecektir.

İnsana hizmet etmek ve insanı yaşatmak idealiyle siyaset yapmak, zordur, çetindir, ateşi avuçlamak gibidir.

Kimi zaman öyle olur ki; “elinizden yiyen, bileğinizden ısırmaya yeltenir.”

Tahammül edeceksiniz; edeceksiniz ki Hz. Ali’nin ifadesiyle, “Sizi öldürmeye gelen sizde dirilsin.” Şu halde vurgulayalım ki “müslüman bilincin” anlam dünyasında “zalim”den gayrı öteki yoktur.

Siyaset, akıl, sabır, erdem ve ferasetle zulme giden yolları tıkayabilme sanatıdır. Bu tarif, siyaseti, siyasi partilerin elinde tekelleşmekten kurtaracak, böylelikle siyaset asli anlamına irca edilecektir.

Türkiye, bugün içinde bulunduğu sayısız menfi şartları aşabilecek tarihi birikime ve devlet tecrübesine maliktir.

Bu hakikati aklımızdan bir an olsun çıkarmadan insanımıza sonuna kadar güvenelim, milletimize itimat edelim.

Başkalarının yanlışları, hataları onlara hakaretle düzelmez. Fedakârlık büyüğe düşer, büyük olana ve haklıya… Haklı olmanın alameti üslup ve güzel ahlak sahibi olmaktır.

Siyasette gaye kuru bir iktidar hevesi, iktidara talip olmak değildir; esas olan adil bir iktidarın gerektirdiği ehliyete sahip olmaktır; işte o vakit devlet iktidarı da toplumumuz da erbabına talip olacaktır.

Bahusus vurgulayalım ki; kişiye bağlı bir dava, ikbal ve istikbal yoktur. Kişiler fani idealler bakidir. Makamlar gelip geçicidir. Esas olan makamı emanet bilip, lüzumuna riayet etmektir. Bu vesileyle, “ideal toplum” için yola koyulanların, yeryüzünü imar etmekle ödevli olduğunun şuuruna erenlerin, adalet ve hürriyet şiarıyla, her karar alışında meşveret usullerine ve liyakat esaslarına uygun bir biçimde kıyam edeceklerini ümit ediyor, sorumluluk tahmil eden, arkadaşlarımıza yüksek muvaffakiyetler diliyorum.

Av. Kürşat Ali Yıldırım



Bir yanıt yazın